İletişim Fakültesi
Gece muhabirinin not defteri
Ünivers’in bu sayısında gece gezintisine çıkıyoruz İzmir’de… Bu gezintiyi bir tanıtım turu sanmayın sakın. Bir elimizde kamera, diğerinde not defteriyle, tanınmamış insanların, farklı hayat hikayelerini duyurma derdindeyiz…
Osman Girgin
Yoğun bir trafik, koşuşturan insanlar, hava kararmaya ve sokak lambaları yanmaya başlamış… Mesailer bitmiş, kimi evine gidiyor kimi eğlenmeye. Ne sarhoş var sokakta, ne hırsız, ne de katil, henüz kimse rahatsız etmiyor kadınları… İşte tam da böyle bir zamanda başlıyor benim mesaim. Elimde bir polis telsizi, herkesin uykuya daldığı sırada, “uyuyamayanların” hikayelerinde kulağım. İşe başlayana kadar hiç aşina olmadığım bir dille aksettirilen, insan hikayelerini anlamaya çalışıyorum, “olay yerine” gitmeden. İçim sıkılıyor bazen, üzülüyorum. Kulaklarımı tıkamak, gözlerimi kapamak, o güne kadar tanıdığım, görmek istediğim İzmir’i görmek istiyorum. Ve içim sıkılıyor bazen, üzülüyorum. Bazen olay yerindeki acıya, bazen en acı olayda bile hiçbir şey hissetmeyip, duygusuzlaşmama, bazen acıyı haber yapmaya, bazen de acı bir haberi yansıtamamaya… Ama en çok da insanlıktan çıkıp, acılara sadece haber diye bakmamıza…
Ve ilk anons:“48 220 merkez 48 225”
Görmek istediğimiz “güzel yüzümüzün” aksine,muhabir tabiriyle “cayır cayır” akmaya başlıyor ilk anonslar… “48 220 merkez 48 225!” “48 225 dinliyorum efendim!” “ X caddesi, Y sokakta ağırlık sesleri geliyor efendim ağırlık sesleri, ivedi geçilsin oraya!” “45 35!” “merkez 45 35! aldınız mı adresi? Aile kavgası geçti bak! Eşi, kadını darp etmiş, yardım istiyor! Şahıs ivedi şekilde bulunup, bağlı polis merkezine intikal ettirilsin” “Anlaşıldı efendim geçiyorum.” “48 50 merkez 48 52! Y caddesi, X sokaktaki şüpheli şahıslara bakıldı mı?” “48 454! X mağazası karşısı şüpheli paket geçiyor, 155’ten gerekli dahili’ye bağlanıp, bomba imha ekibi intikal ettirilsin! “48 125!”“48 125” merkez dinliyor efendim” “Malum yerde, malum yerde, ıııı, buuu esmer diye tabir ettiğimiz şahışlardan görülmüş efendim. Bir karakol ekibi bakarsa uygun olur.”
“İlk isyan”
“İlk İsyan”: Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle... Çünkü acılar da, sevinçler gibi olgunlaştırır insanı. Kanın karışmalı hayatınbn büyük dolaşımına, ve dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı...
Tarih 28 Kasım 2011… “48 220 merkez 48 225” “48220, iki şahış efendim iki şahış. Şahışlar bir apartmanın çatısındalar. ‘Yüksekten düşme’ muhtemel, bir karakol ekibimiz geçerse uygunolur.” İsimler çok da önemli değil, iki kuzen kahramanlarımız. Memleketlerini bırakıp, iş umuduyla İzmir’e gelmiş, iki kuzen. Biri 22, biri 24 yaşında daha. Eşleri ve çocuklarıyla birlikte Bornova’nın Mevlana Mahallesi’ndeki bu “evde” yaşıyorlar. Sokaktan karton toplayıp evlerine ekmek, çocuklarına ilaç bulmaya çalışıyorlar. Biri sara, diğerianti sosyal kişilikte uyum bozukluğu hastası. Üstelik hasta olan sadece kendileri de değil. Birinin oğlu karaciğer ameliyatı olmuş, ilaca para yok, diğerinin kızının beyninde tümör var, tedavi edecek doktor yok. İş yok, güç yok, para yok, pul yok, yardım eli uzatan kimse, hiç yok. İş için gittikleri bir devlet dairesinde tartaklanıyorlar sonunda. Bu kimsesizliği taşıyamıyor genç omuzları, isyan ediyorlar kaderlerine ve soluğu yedi katlı bir apartmanın çatısında alıyorlar. Neyse ki, Bornova İlçe Emniyet Müdürü’nün iş sözüyle ikna ediliyorlar. Üstte gördüğünüz fotoğraf, intihar girişiminden yaklaşık iki saat sonra “evlerinde” çekildi, ve kuzenlerin son sözü “Yardım değil, iş istiyoruz” oldu.
“Son dokunuş”
“Son dokunuş”: “Abi üşümüyordur değil mi?” Yaşadıklarımdan öğrendiğim birşey var. Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın her şeyi. Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten, ve sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği...
Tarih 28 Kasım 2011… “48 320 Merkez” X köprüsü üzerinde bir yaralamalı kaza var efendim. 112’den bilgi geliyor bayan bir şahıs “ex” olabilir” İsimler yine önemli değil, ama bu hikaye çok tanıdık hepimize… Başımıza geleceğini hiç düşünmediğimiz ancak her an karşılaşabileceğimiz bir hikaye. Gece 02:30 sıraları, bir eğlence dönüşü. Evlerine dönen iki sevgili takside tartışmaya başlıyor. Sinirler geriliyor, belki hakaret de ediyorlar birbirlerine. Dur! deniyor şoföre ve araç yolun ortasında durduruluyor. Tartışarak iniyor kadın, ardından da sevgilisi… Aşktan, yada onun düşmanı gururdan başka hissetmiyorlar hiçbir şeyi… Ama beş dakika sonra yürekleri saran tek duygu pişmanlık oluyor. Çünkü yoldan geçen bir otomobil çarpıyor kadına ve oracıkta bitiyor her şey. Kapatıyoruz kamerayı ve bitiyor gazetecilik, kendimizi yerine koyuyoruz adamın. Çıplak ayaklara dokunuşunu seyrediyoruz. Teselliye gelen polise söyledikleri ise ürpertiyor içimizi: “Abi, üşümüyordur değil mi?” Yukarıdaki dramatik fotoğraf kazadan yaklaşık beş dakika sonra çekilmiştir.
“Vefa”
“Vefa”: Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün sevrene karışırcasına... Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır. Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana...
Tarih 3 Kasım 2011… “48 120 merkez 48 129” “Efendim, X hastanesi karşısı yaralamalı kaza geliyor, karakol ekibimizle birlikte 112 intikal ettirilirse uygun olur” Küçük bir kız çocuğu… Baba kamyoncu, anne hastanede diyalizde… Babası işteyken halasıyla yaşıyor. Çocukça bir özlemle, gecenin bir vakti annesini görmek istiyor. Hala kırmıyor küçük kızı ve yanına ablasını da alarak hastaneye doğru yürümeye başlıyorlar. Bir yaya geçidinde ışığı bekliyorlar. Onlar bekliyor beklemesine ama beklemeyen “insanlarımız” da var elbet. Bir an önce hastaneye varmak için, yeşil yandığı gibi atıyor adımını küçük kız, ve sarhoş bir şoför çarpıp kaçıyor çabucak… Ablası çığlıklar içinde, hala çaresiz. Ambulans çağrılıyor hemen ve küçük kız annesinin yanına ziyaretçi kartıyla değil, kolunda hasta bileziğiyle gidebiliyor. Kaza haberini alan baba da kızını, hastane önünde karşılayabiliyor, şimdi anne kız aynı hastanede tedavi altında… Yukarıdaki fotoğraf, kazadan yaklaşık 20 dakika sonra acil servis önünde çekilmiştir.
“Çare’nin çaresizliği”
“Çare’nin Çaresizliği”: İnsan en çaresiz kaldığı anda bile, balıklama dalmalı hayatın içine, bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına...
Tarih 9 Kasım 2011… “48 440 merkez 48 444” “Efendim X sokağı Y numarada bir ikamet yangını geliyor. AKS 110 ekibi ulaştı mı?” Yer Buca. Bir mobilya atölyesinde elektrik kaçağı sonucu yangın çıkıyor. Bir ekip, iki ekip, üç ekip derken her yer itfaiye kaynıyor. Ve tabi ki biz gazeteciler. Hava soğuk, ve yapılan tüm müdaheleye rağmen büyüyor yangın. Atölye sahibi de dahil, alevlere bakan onca kişi içinde ilgi çeken iki göz var… İtfaiye erinin alevlere bakışı, adeta “Çare’nin Çaresizliğini” anlatıyor. Üstteki fotoğraf yangın başladıktan yaklaşık 30 dakika sonra çekilmiştir.
“Dayanışma”
“Dayanışma”: Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını. Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gieceksin. Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara, bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin...
Haberleri sadece telsizden duymayız biz. Bazen bir telefon çalar ve ahizenin diğer ucundaki istihbarat kaynağımızdan alırız haberi. Bu durumu pek de sevmeyiz açıkcası, çünkü mesaimiz uzar. İlk başta yazdıklarımızın aksine, bu kez herkes işine gider ve bizim için “iyi geceler” deme vaktidir aslında. 25 Kasım 2011… Yer Bayraklı Adliyesi. İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne düzenlenen operasyonun zanlıları adliyeye sevkediliyor. Anneler, babalar, çocuklar, dostlar, arkadaşlar herkes orada. Yaklaşık beş gündür gözaltında bulunan yakınlarına destek vermek için oradalar. Ağlayanlar, bağıranlar slogan atanlar… Herkes, gösterdikleri dayanışma örneğinin ilk mi son mu olduğunu öğrenmek için yargının kararını merakla bekliyor.
Fotoğraf altları, Ataol Behramoğlu’nun “Yaşadıklarımdan Öğrendiğim Bir Şey Var” şiirinden…
HABER |TÜM HABERLER
Mezunumuz Çağıl Saydam’ın tüm ekip üyeleri CDM’den oluşan filmi SİYAD’da yarışıyor
2020 yılı mezunumuz Çağıl Saydam’ın bitirme projesi olarak çektiği 27. Adana Altın Koza Film Festivali, 13. Uluslararası Rotary Kısa Film Festivali, 41.
CDM Bölüm Söyleşisi ve Film Gösterimi: Köken Ergun
Geçtiğimiz ay, yönetmen ve video sanatçısı Köken Ergun Sinema ve Dijital Medya Bölümü'ne konuk oldu.
4. Sınıf Öğrencimiz Ecem, Altın Koza’da Animasyon kategorisinde finalist filmler arasında yer aldı
4. sınıf öğrencimiz Ecem Çörtle, üçüncü sınıfta CDM302: Film Yapımı II dersi kapsamında ürettiği, yapay zeka temelli ve bilim-kurgu temalı "The Galactic
CDM mezunumuz Eylül Berivan Kızılırmak, Köln Medya Sanatları Akademisi'ne kabul edildi
Sinema ve Dijital Medya Bölümü mezunumuz Eylül Berivan Kızılırmak, Köln Medya Sanatları Akademisi'nin yüksek lisans programına kabul edildi.
Gelenekselleşen CDM Yıl Sonu Sergisi EPI.LOG böyle geçti
İzmir Ekonomi Üniversitesi İletişim Fakültesi Sergisi “FC-EX 2023” bünyesinde gerçekleştirilen Sinema ve Dijital Medya Yıl Sonu Sergisi EPI.LOG 2023, 20 – 22
İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyelerimiz 22 Haziran 2023 tarihinde Fakültemizi ve Stüdyolarımızı ziyaret etti
İEÜ İletişim Fakültesi Danışma Kurulu üyelerimiz Andreas Treske, Ayşe Matay, Barbaros Görgü, Dilek Gappi, Elif Demirci İşleğen, Emine Uysal Berger, Murat Attila,
Ataberk İFSAK 43. Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması’ndan ödülle döndü
Üçüncü sınıf öğrencimiz Ataberk Eyolcu, “Thinking Beyond” filmiyle İFSAK 43. Ulusal Kısa Film ve Belgesel Yarışması’nın deneysel kategorisinden birincilik ödülüyle döndü.
’Yaratıcılık ve Yapay Zeka’ Bu Festivalde Konuşuldu
Reklam, tasarım, sinema ve yazılım gibi yaratıcı sektörlerde birçok başarıya imza atan tanınmış isimler, İzmir Ekonomi Üniversitesi’nin (İEÜ) düzenlediği GençYaratıcı Festivali’nde öğrencilerle buluştu.